![](https://www.emo.org.tr/resimler/saydam.gif) |
İki gün önce yazdığım "Radyoaktivite korkusu" başlıklı yazıda endişe içinde olduğumuzu ve kime inanacağımızı bilmediğimizi anlatmış ve gerçeklerin çoğu kez panik yaratmamak için halktan gizlendiğini belirtmiştim. Bu, aynı konuda son günlerde yazdığım ikinci yazıydı, zira kanser vakaları Türkiye'de hızla artmakta ve nedeni de anlaşılamıyor.
Aynı gün Atatürk Havalimanı'ndan sorumlu Vali Yardımcısı Vedat Müftüoğlu aradı. Olay günü 14 saat, daha sonra 12 saat olay yerinde görev yaptığını söyleyen Müftüoğlu "saat başı ölçüm yapıldığını ve eğer bilime inanıyorsak olayın olduğu andan itibaren çevredekilerin aldığı radyasyonun bir röntgen sırasında alınandan fazla olmadığını" anlattı.
Küçükçekmece Nükleer Eğitim Araştırma Merkezi'nin yaptığı çalışma sonunda Müdür Şevket Çan'ın 26 Mayıs'taki son ölçüm sonrası verdiği raporda da "Kaynağın hemen çevresinde analizler yapıldığı, radyasyonun çok düşük düzeyde olduğu, 26 Mayıs'ta onun da beton içine alınarak sabitlendiği" belirtilmiş.
Olayda görev alan itfaiye erlerinin, nöbet tutan polislerin kıyafetlerinde bile ölçüm yapılmış.
Vedat Müftüoğlu; "Siz de haklısınız, artık insanlarımız güvenmekte zorluk çekiyor ama burası uluslararası bir havalimanı, o riski göze almayız. Önce ben açıklar, alanın boşaltılmasını sağlardım" diyor.
Benim içim rahatladı, sizin de aynı duyguyu paylaştığınızı umuyorum.
Deprem önlemi ne oldu? Endonezya depreminde (6.2 şiddetindeki) tam 4 bin 611 kişi ölmüş. İki gün önce bu haber verilirken benim köşemin yanında da "Bakırköy'de çökme tehlikesi bulunan 30 yıllık Yonca apartmanının sakinleri 'Yıkılırsa da gündüz yıkılsın' diye dua ediyorlar. Belediyeler ise sorumluluğu birbirine atıyor" haberi vardı.
Yonca apartmanında oturanlar "Bu binada oturan insanlar paraları olmadığı için ölüme terk ediliyorlar. Gidecek yerimiz yok" diyerek devletten imar haklarını istiyorlar.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi "hiçbir ödeme yapılmayacağını, eğer çökme tehlikesi varsa binanın mühürlenip 90 aileye para cezası kesilmesi gerektiğini" söylüyormuş.
Okuyunca inanamıyor insan, yani on binlerce gecekonduyu sonradan yasal hale getirip, deniz manzaralı tepeleri bile hediye eden belediyeler demek ki parasını ödeyerek daire alan insanların evlerinden çıkarak bunu unutmasını istiyorlar ve onlara hiçbir ödeme yapılmayacağını söyleyip çaresiz bırakarak ölüme terkediyorlar.
Acaba İstanbul'da kaç bina aynı durumda? Ve acaba insanların hayatını kurtarmak AKP'li belediye başkanlarının eşlerini Hilton'da ağırlayarak tatil hediye etmekten daha mı az önem taşıyor?
6.2 şiddetindeki depremde 5 bine yakın insanın öldüğünü görmek acaba İstanbul Belediyesi'ne ve Hükümet'e deprem önlemlerini hatırlattı mı, yoksa deprem sonrasında üzüntülerini bildirerek sorumluluktan kurtulacaklarına mı inanıyorlar?
İstanbul'da büyük bir depremin beklendiğini biliyoruz, onlar da biliyorlar. Ama 3.5 yıldır bu konuda neler yapıldığını halka somut olarak duyurmadılar, içimizi rahatlatmadılar.
"Herkes kendi önlemini alsın" dışında ne yapıldığını duymak istiyoruz. Zira bu kez "Nasılsa zaman içinde her şey unutuluyor" a güvenemeyecekleri kadar ciddi bir tehlike söz konusu!
|
![](https://www.emo.org.tr/resimler/saydam.gif) |
|