Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi tarafından düzenlenen 10. Enerji Kongresi'nde alternatif enerji potansiyelleri yatırımcıya tanıtılırken, Türkiye'nin bu potansiyeli yeterince kullanamadığına vurgu yapıldı.
Ne zaman tükeneceği neredeyse bilinen petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil yakıtlara alternatif, doğal ve yenilenebilir enerji kaynakları, yatırımcılara tanıtılırken; mevzuat ve uygulamadan kaynaklanan sorunlar da ortaya çıktı. Yatırımcılar, akademisyenler ve bürokratlar, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi tarafından 27-30 Kasım tarihleri arasında Harbiye Askeri Müzesi‘nde düzenlenen 10. Enerji Kongresi‘nde buluştu. Enerjiye talebin her şeye rağmen hızla arttığı ve dünya enerji rezervlerinin yeniden gözden geçirildiği bir dönemde, giderek dışa bağımlı hale gelen Türkiye‘de enerji arz güvenliğinin sağlanması; kongrede en çok vurgulanan konuydu. Siyah araba ve siyah takım elbise çokluğunun dikkat çektiği kongrenin bir diğer teması da, enerjide serbest piyasa koşullarına uyumlanmak amacıyla çıkarılan mevzuatların, ihtiyaçlara ne kadar cevap verdiği oldu. Tarımsız Biyoenerji Olur mu? İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim Üyesi kimyacı Doç. Dr. Filiz Karaosmanoğlu, sunumunda biyoteknoloji yüzyılının yeşil ürünlerinden biri olan biyoyakıtlar üzerinde durdu. Tarladan, ormandan ya da atıklardan dönüştürülerek elde edilen biyoyakıtın ulusal kaynaklara dayalı olması gerektiğini vurgulayan Karaosmanoğlu, "Burada sorun olan şu, Türkiye tarımdan hızla uzaklaşıyor. Oysa, 2005-2030 döneminde enerji sektöründe 20 trilyon dolar yatırım yapılacak, bunun 200 milyar doları biyoyakıtlar için. Tabi bu gelişen iş alanı Türkiye‘deki sanayicilerini de beklemekte" dedi. Alternatif Enerji ve Biyo-dizel Üreticiler Birliği ALBİYOBİR Başkam Tamer Afacan ise, Türkiye‘de yasaların, uygulamalardan sonra gündeme gelmesi sebebiyle "ellerinde patlayan" biyodizel yatırımlarını anlattı. ‘Biyoyakıt Konseyi Kurulsun‘ 1900‘lerin başında dünyanın gündemine gelen biyoyakıtların, Türkiye‘de ilk kez 1934‘te Atatürk Orman Çİftliği‘nde tarım traktörleri için üretildiğini anlatan Afacan; "Stratejik mesele, dünyada bitkisel yağ üretimi. Yakın gelecekte bitkisel yağ açığı hem gıdada hem de biyodizelde nasıl kapatacak, herkes bunu tartışıyor. önümüzdeki yıllarda Türkiye parası olsa dahi bitkisel yağ tohumu alamayacak, bunu çok net söylüyorum" dedi. "Her zaman olduğu gibi özel sektör yeni bir konuda atılım yapıyor, mevzuatın tamamlanması arkadan geliyor" diyen Afacan; biyodizelde başarılı olan ülkelerin biyoyakıt üretimini stratejik alan olarak değerlendirdiğini ve hedeflerini ona göre belirlediğini vurguladı. Biyoyakıtların mutlaka stratejik alan içinde tanımlanması gerektiğini söyleyen Afacan, standartların da ülke koşullarına göre belirlenmesi üzerinde durdu. "Mesele stratejik olduğu için ABD biyodizelini soyadan, Malezya palm yağından, Avrupa kanoladan sağlıyor. Ama siz zorunlu kaldınız, kullanmak istediniz, ayçiçek yağınızı biyodizelde kullanamıyorsunuz" diyen Afacan; değerlendirilemeyen evsel atık yağların da büyük bir potansiyel olduğunu söyledi. Çevre bakanlığının yıllık 350 bin ton olarak açıkladığı evsel atık yağların, kentlerin alt yapı sistemlerinde 5-6 milyar euroluk tahribatlara, sızması halinde de yer altı sularının telafi edilemez kirliliğine sebep olduğunu söyleyen Afacan şunları söyledi: "Biz yola çıkarken mutlaka bir biyoyakıt konseyi oluşturulsun ve planlama yapılsın istedik. Yasal boyutlarıyla da gerek üreticiler gerekse kullanıcılar açısından ucuz, yerli, çevreci enerjiye ulaşmada işbirliği yapılmalıydı. Diğer ekonomik sanayi bitkilerine zarar vermeden, mevcut üretim yerlerine ek olarak ihtiyacımız olan 2 milyon hektar arazı değerlendirilmeliydi" dedi. Petrol fiyatlarının yükselmesi, uluslararası yükümlülükler ve zorunlu uygulamalar, siyasilerin teşviki ve bakanların biyodizelden ÖTV alınmayacağına dair beyanatları sonucunda Türkiye‘de biyodizel yatırımlarının patladığını söyleyen Afacan; 2004‘te 4 olan biyodizel üretim tesisinin 2006‘da 268 olduğunu söyledi. Beklenen yasanın çıkmaması yüzünden 168‘inin işi bıraktığını ve yatırımlarını hurda fiyatına sattıklarını belirten Afacan, "Eğer siz ülke olarak potansiyellerinizi ve hedeflerinizi belirlemez, yatırımcılar yatırımlarını yaptıktan sonra kanuni düzenlemeyi yapmaya kalkar ve bu noktada bir kısım çevrelerin etkisi altında kapasite daraltmaya kalkarsanız, bu ülkenin milli kaynaklarını bu ülkenin insanlarına heder ettirmiş olursunuz" dedi. Afacan, biyoyakıt yatırımların tarımsal potansiyellerin harekete geçirilmesi ve yaşanılabilir bir çevre için çok önemli bir potansiyel teşkil ettiğinin de altını çizdi. Jeotermalde Avrupa birincisiyiz ama... DEPREM ülkesi olması sebebiyle sahip olduğu jeotermal kaynaklar açısında dünyada 7. ve Avrupa‘da 1. olan Türkiye‘nin, bu potansiyelini de henüz doğru değerlendiremediği, kongrede çeşitli sunumlarda vurgulandı. MTA Enerji Dairesi Başkanı Hayrullah Dağıstan‘ın 13 sahada konut ısıtmasının jeotermal kaynaklarla ve daha çok yerel idare yatırımlarıyla yapıldığını söylemesinin ardından söz alan İTÜ Öğretim Üyesi Dr. Ümran Serpen, sabit fiyat garantisi nedeniyle jeotermal ısıtmanın yatırımcısına kazandırmayacağını söyledi, Jeotermal enerjinin Türkiye‘de sadece seracılıkta rantabl olduğunu söyleyen Serpen‘in konuşması, dinleyiciler üzerinde hafif bir "soğuk duş" etkisi yarattı. Türkiye Jeotermal Derneği Başkanı Orhan Mertoğlu ise, belediye yatırımlarının mühendis bile olmayan insanlar tarafından planlanıp uygulandığını belirtti ve özellikle jeotermal turizme dönük yatırımların dünya standartlarında yapılması gerektiğini vurguladı.
|