|
Şubemiz 21 Kasım 2007 tarihinde yaptığı basın açıklamasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanan Nükleer Santral yasası kapsamında nükleer santral kurulması planlanan Sinop ve Mersin'de referandum yapılması çağrısında bulunuyor. Basın açıklamasının tam metnini yazımızın devamında bulabilirsiniz.
EMO Ankara Şubesi‘nden Sinop ve Mersin‘de referandum çağrısı!Basına ve Kamuoyuna, 10. Cumhurbaşkanı tarafından kısmen geri çevrilen Nükleer Santral Yasası, meslek odalarının ve kitle örgütlerinin seslerine kulak tıkanarak, yangından mal kaçırır gibi çıkarıldı. Basına yansıyanlardan okuduğumuzda tüylerimizi diken diken eden, bazı şirketlerin "deneyimli" yurtdışı ortak arayışları nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzun farkına bile varılmadığını göstermekte. Nükleer Santral Yasası hem teknik açıdan hem de toplumsal mutabakatları göz ardı etmesi açısından tam bir dayatma örneğidir. Nükleer Santral Yasası‘nın Meclis‘ten geçirilmesinin ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından da onaylanması nükleer lobinin bu konuda ne kadar kararlı olduğunun göstergesidir. Halkı dışlayan, karar alma mekanizmasında yer almasını istemeyen güçlere karşı EMO Ankara Şubesi olarak çağrımız şudur: "Çoğunluğun sesine kulak verme konusunda samimi olanları Sinop ve Mersin‘de referandum yapmaya davet ediyoruz." Sinop ve Mersin‘e kurulması planlanan 5000 MW gücündeki santraller, mevcut kurulu güç ile kıyaslanırsa %12, bu santrallerin ürettiği enerjinin servise verilme tarihlerindeki tahmini kurulu güç içindeki oranı ise %3-%5 civarında olacaktır. Sisteme bu kadar az katkı yapacak bir yatırım için üstlenilen riskler ve harcanması göze alınan çok yüksek maliyetler, nükleer santrallerin bir zorunluluk değil siyasi tercih olduğu söylemlerimizi kanıtlamaktadır. Daha birkaç ay önce bir holding patronunun söylemiş olduğu, "nükleerde görünmez eller var" sözü ne yazık ki doğrudur, ancak bu görünmez ellerin emelleri, bu holding patronunun çıkarlarına hizmet eder niteliktedir. Ülkeyi sevme konusunda mangalda kül bırakmayanların ağızlarından, nedense dağıtım kayıplarımızın %24 olduğunu, elektriğin etkin ve verimli kullanılmadığını duyamayız. Dünya standartlarında %8 civarında olan dağıtım kayıpları, en yetkili ağızlar tarafından %1,5-%2 olarak ifade edilerek meclis ve kamuoyu, eğer bilerek değilse bilgisizlikten yanıltılmaktadır. Elektrik işletmesinden bir parça anlayan herkes iletim kayıpları ile dağıtım kayıplarını ayırt edebilir. İletim kayıpları açısından standart değerlere yakın olan sistemimizde, dağıtım kayıpları açısından açık ara kayıp fazlalığı vardır. Mevcut kayıp-kaçak oranlarının standartlara çekilmesiyle en az 2 tane nükleer santrale eş enerjiyi kaybolmaktan kurtarıp, sisteme verebilmek mümkündür. Bunun yerine, dayatılan nükleer santral yasası, onca yolsuzluk dosyasının uçuştuğu, bakanların yüce divana gittiği bir sektörde doğal olarak kuşkuyla karşılanacaktır. Bütün bunlar bir yana, nükleer santraller aşağıdaki dezavantajlara sahiptirler; - Geleneksel yöntemlere göre en az 2 kat, hatta bazı üretim yöntemlerine göre 5 kat pahalıya mal olacaktır.
- Riskli işletme nedeniyle, ayrıca bir risk fonu oluşturulacak ve bu fon ödentisi elektrik fiyatına eklenecektir.
- Kurulum, işletme, yakıt zenginleştirme, söküm gibi konularda %100 dış bağımlılık yaratacaktır (tıpkı yasayı bile başkalarından aldığımız gibi).
- İçinde bulunduğumuz coğrafyada özellikle uluslar arası ilişkilerin gerildiği dönemlerde, potansiyel saldırı noktası olacaktır.
- Atık konusunda yaşanan çözümsüzlük nedeniyle, çok büyük çevre sorunlarına yol açabilecektir.
- Küresel ısınmaya çözüm iddialarının tam aksine, yakıt çubuklarının çıkarılması ve işlenmesi süreçlerinde büyük oranda karbondioksit yayılmasına yol açacaktır.
- Yüksek miktarda açığa çıkan ısıyı soğutmak için nehir, göl veya deniz kenarına kurulacağı için bölgesel doğal hayatı etkileyecektir.
Ayrıca, nükleer santral konusunda bugüne kadar meslek odaları ve kitle örgütleri tarafından dile getirilen çekinceler giderilmemişken, tıpkı yeni anayasa çalışmasında olduğu gibi, bu kuruluşlar ısrarla görmezden gelinmiştir. Meslek örgütlerini ve kitle örgütlerini duymayan, görmeyen yetkililer, nükleer lobilerin ve enerji şirketlerinin patronlarını "dinlemişlerdir". ABD dâhil birçok ülke son 25-30 yılda nükleer santral kurmaksızın, sadece enerjiyi verimli kullanarak gelişimini sürdürmüşken, "nükleer santral kurmazsak karanlıkta kalacağız" söylemini kullanmak gerçekçi değildir, bunun inandırıcılığı yoktur. ABD‘de, 1973-2000 arasında ekonomi %126 büyürken enerji kullanımındaki artışın %30 olarak gerçekleşmiş olması, enerjinin etkin ve verimli kullanımının önemini rakamlarla göstermektedir. Türkiye‘nin enerji yoğunluğu (1 birim GSMH üretmek için harcanan enerji miktarı), OECD ülkelerinin 2 katı, Japonya‘nın 4 katıdır. Yani bir dolarlık mal veya hizmet üretmek için Türkiye‘de OECD ülkelerinde kullanılan enerji miktarının 2 katı, Japonya‘dakinin 4 katı enerji kullanılmaktadır. Meclis görüşmeleri sırasında TMMOB ve EMO aleyhine "yanlış" bilgi verilmesi enerji yönetiminin içine düştüğü durum açısından içler acısıdır. EMO‘nun çoğunluğunun nükleer yanlısı olduğunu söyleyenlere cevabımız nettir: EMO Ankara Şubesi, nükleer silah teknolojisine sahip olma hevesi uğruna, nükleer santral kurma dayatmasına karşıdır. Odağında insan olan bir anlayıştan yana, bilim ve teknolojinin insanların hayatını kolaylaştıran uygulamalardan yanadır. İnsanların ister santral ile ister silah ile öldürülmesinden yana değil, yaşatılmasından yanadır. "Herkesin nükleer silahı var, bizim de olsun" mücadelesi yerine, hiç kimsenin nükleer silahı olmasın mücadelesi verilmelidir, bütün duyarlı kesimleri bu mücadeleye çağırıyoruz. Nükleer ölümlerden vazgeçin, yaşamayı ve yaşatmayı seçin! 21.11.2007 EMO Ankara Şubesi 18. Dönem Yönetim Kurulu
|
Fotoğraflar |
|
|
|
|
|
|
|