Sevgili Basın Emekçileri, Sevgili Kriz Mağdurları! Küresel Kapitalizmin daha fazla kâr uğruna, sanal hisseler üzerinden yarattığı kriz dalga dalga yayılıyor. Kapitalizm, yaklaşık 30 yıldır neo-liberal ekonomi politikaları ile üretimi yadsımış tüketimi ise kutsamaktadır. Üretim yerine rant ve spekülasyon araçlarını benimseyen ve tetiklendiğinde birbirini domino taşı gibi etkileyen küresel ekonomik ilişkiler ağı, bizim ekonomilerdeki gibi ABD de kelebeğin kanat çırpmasından nezle olur hale getirdiği hassas dengeler yaratmıştır. Özel sektör kuruluşlarının özellikle üst düzey yöneticilerine, ancak başarılı bir çalışma sonrası hedeflere ulaşılması durumunda performans primi verilmektedir. Kriz nedeniyle ABD hazinesinden milyarlarca dolar destek alan AIG şirketinin üst düzey yöneticilerine performans primi ödemesi ise gerçekte çarkın nasıl döndüğünü bir kez daha göstermiştir. Küresel kapitalizmin egemen güçleri, kendi yarattıkları krizin bedelini özellikle az gelişmiş ülke hazineleri üzerinden emekçi yığınlara ödetmek için yürütme organları yani hükümetler ile kararlar almakta ve sermayedarları rahatlatmaya çalışmaktadır. Bir yandan şirketlere sermaye desteği için kaynak transferi yapılmakta, diğer yandan ise işçi çıkartılması ve çalışanların alacaklarına yönelik keyfi uygulamalar yapılmaktadır. Ayrıca, 30 yıldır özel sermayeyi övenler, şimdi özel şirketlerin zorda olduğunu söyleyerek hisse satın alınması yoluyla şirketlere kaynak desteğini meşrulaştırmak istemektedirler. Tam da bu noktada bazı şirketlerin kamulaştırılarak kurtarılması, kriz sonrası ise tekrar özelleştirilmek istenmesi ise açgözlülüğün boyutlarını göstermektedir. Bu Nasıl Teğet Geçmek? Ülkemizde ise durum hiç de farklı değildir. Aralık 2008 itibariyle işsiz sayısı son bir yıl içinde 840 bin kişi artarak 3 milyon 275 bin oldu. İşsizlerin %20‘si işten çıkarılanlar, %8,5 ise iflas edenlerdir. Neo-liberal ekonomi politikalarının emekçi halkların yoksullaştırılmasını nasıl sağladığını gösteren uygulamalar sonucunda piyasa ideolojisinin çöktüğünü birçok burjuva ekonomisti dahi kabul etmektedir. Yetkili ağızlar tarafından önce "bizi etkilemeyeceği", sonra "teğet geçeceği", sonra psikolojik olduğu söylenen ve son olarak vatandaşların dürüst olmadığının söylenmesiyle, saldırının boyutunun sadece ekonomik değil aynı zamanda etik değerleri de içerecek bir hal aldığı kamuoyu tarafından görülmüştür. Halen ısrarla krizin teğet geçeceği, işini kaybedenlerin ya da iflas edenlerin beceriksiz olduğu söylenerek adeta insanlarla alay edilmektedir. AKP Hükümeti açıkladığı önlemlerle ve açılımlarla kimlerin sesi ve sözcüsü olduğunu göstermeye devam etmektedir. KDV ve ÖTV indirimleri üst ve orta gelir düzeyindeki kesimlere geçici yararlar getirecek ancak krizin asıl mağdurları olan alt tabaka için, istihdamın artması için hiçbir fayda sağlamayacaktır. Stokların azalması ekonominin canlanması anlamına gelmeyecek, sadece zenginlerin krizi fırsata çevirmesine hizmet edecektir. IMF ümüğümüzü sıkacak diyenlerin, ümüğümüzü IMF ile birlikte sıkmaya ne kadar hazır olduklarını geçmiş uygulamalarından biliyoruz. AKP şunu bilsin ki, IMF ve DB den dost olmaz. Tok Ne Bilsin Açın Halini İşsizlik oranı %13,6 ile Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine, iş bulmaktan umudunu kesenler de eklenince ortaya çıkan oran ise %22 seviyesine çıkmışken, başbakanın kriz mağdurlarını dürüst olmamakla suçlaması "tok anlamaz açın halinden" sözünü hatırlatmaktadır. TÜİK tarafından verilen bu rakamlara gizli işsizler de eklenirse durum gerçekten ürkütücüdür. Ekonomi yetkilisi bir Bakan‘ın "iki kişiyi bulup ağlatıyorlar" ifadesi ise, ekonomi dümenine geçirilen yetkililerin, ya da ekonominin emanet edildiği kişilerin kriz gerçeğinden ve makul çözümlerden ne kadar uzakta olduğunu göstermesi açısından ibret vericidir. Halkın sesine kulak veren bir iktidardan beklenen, öncelikli olarak emekten ve halktan yana politikalar izlenerek emekçi kesimler üzerindeki yükün kaldırılmasıdır. Bu doğrultuda; işten çıkarmaların yasaklanması, özel sektöre kaynak aktarmak yerine atıl duran kamu işletmeleri faal hale getirilerek kamu istihdamının arttırılması, işsizlik fonunun işsiz kalanlar için arttırılarak kullanılması, asgari ücretten vergi alınmaması acilen uygulamaya geçirilmelidir. Eğitim ve sağlık hizmetlerinin kamu adına yeniden ücretsiz verilmesine başlanması, kredi kartları faizlerinin silinmesi, kamu tarafından altyapı yatırımlarının başlatılması çalışanlara iş güvencesi getirilmesi de öncelikli olarak ele alınması gereken konulardır. Krizi fırsata çevirme adı altında uygulanan işçi kıyımlarının toplum tabakaları üzerindeki baskısını ortadan kaldırmak için, işten çıkarmaların ve çalışanların alacaklarının keyfi olarak ödenmemesini engellemek için gerekli önlemler alınmalı yaptırımlar uygulanmalıdır. Biz Ankara Emek ve Meslek Örgütleri Platformu olarak, hükümetin sermayeden yana değil emekçilerden yana düzenlemeler yapmasını istiyoruz. Gözleri emekçinin cebinde, kulakları IMF‘den gelecek haberde olan ekonomi yöneticileri istemiyoruz. Kriz mağduru emekçilere harcanmayan kaynakların, yerel seçimler nedeniyle propaganda amaçlı olarak savrulmasını istemiyoruz. Seçmene sadaka dağıtan değil, istihdam sağlayan politikalar istiyoruz. Ankara Emek ve Meslek Örgütleri Platformu
|