|
Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin 29. yılında bir dizi protesto eylemleri düzenliyor. Eylemler kapsamında 9 Eylül 2009 Çarşamba saat 12.30'da TBMM Çankaya Kapısı önünde “Anayasa’nın 15. Maddesi kaldırılsın darbeciler yargılansın” konulu basın açıklaması yapıldı.
Öğle saatlerinde Meclis’in Çankaya kapısında bir araya gelen Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri “Anayasa’nın 15. Maddesi kaldırılsın darbeciler yargılansın” pankartı açarak “Darbecileri korumayın”, “Gün gelecek devram dönecek darbeciler halka hesap verecek” sloganları attı. Burada ortak basın açıklamasını TMMOB Ankara İKK Sekreteri EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Pektaş okudu. Açıklamanın okunmasının ardından alkışlı protesto gerçekleştirildi ve 12 Eylül Cumartesi günü saat 16.00’da Sıhhiye Meydanı’nda düzenlencek mitingin çağrısı yinelendi.
Ramazan Pektaş‘ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıda yer almaktadır. Darbe Dönemi Kanunları Kimleri Koruyor? Kontrgerilla cinayetlerinin ve provokasyonlarının yoğun olarak yaşandığı günleri tezgâhlayanlar, o günleri kardeş kavgası dönemi olarak adlandırarak tarihi yanıltmaya çalışmışlardı. Düzenledikleri katliamlarla toplumu sindirmeyi becerememişler ve faşist katliamlarına sağ-sol çatışması adını vermişlerdi. 24 Ocak 1980 kararları ve 12 Eylül darbesini takip eden dönemde yürürlüğe giren "Yeni Dünya Düzeni" ambalajlı neo-liberal politikaların uygulanabilmesi için önce puslu hava yaratmışlar, sonra da bu puslu havada insanlık dışı cinayetlerin yanısıra her türlü yolsuzluğu ve soygunu fütursuzca gerçekleştirmişlerdi. Faşist darbenin üstünden geçen 29 yıla karşın, gelip geçen iktidarların tümü "demokratikleşme" çabalarından bahsetmiş ancak bugüne kadar bir arpa boyu bile yol alınamamıştır. Bugün darbe dönemi kanunları halen geçerlidir. Bir yandan cezaevinde yaşamlarını hasta olarak sürdürmek zorunda bırakılan Güler Zere ve Erol Zavar ölmeye zorlanırken, diğer yandan darbeye teşebbüs edenler ve darbe düzenleyenler el üstünde tutulmaktadır. Darbeler ve darbeciler halkın vicdanında mahkum edilmediği sürece, faşist darbenin geçici 15. maddesi de dahil antidemokratik özü değişmedikçe, emekçi halkların yoksulluğu ile egemenlerin yolsuzluklarının sonu gelmeyecektir. 12 Eylül‘de darbe yaptıktan sonra Milli Güvenlik Konseyi üyesi olan generallerin yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde şu şekildedir: "12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nin başkanlık divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı kanunla kurulu Millî Güvenlik Konseyi‘nin, bu konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı kurucu meclis hakkında kanunla görev ifa eden danışma meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî veya hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz." Kendi varlığı da 12 Eylül‘e dayanan AKP hükümetinin, tıpkı öncülleri gibi darbe düzeni ile gerçekten hesaplaşması sözkonusu değildir. Ayrıca, merkezi ve yerel yönetimlerindeki bütün uygulamalarında otoriter ve dayatmacı bir anlayışı benimseyen, bireysel ya da toplumsal hiç bir eleştiriye tahammül edemeyen, basından hukuka kadar her alanı yandaşlaştırmak isteyen AKP zihniyetinin içi boş açılım söylemleri ile ne demokrasi ne hukuk ne de ekonomik anlamda 12 Eylül rejimini tasfiye niyeti, cesareti ve formatı yoktur. Bir suçüstü belgesi niteliğinde olan 1982 Anayasası, demoktikleşmenin önündeki en büyük engeldir, bu engeli kaldırmaya çalışmayan hiç bir açılım ya da söylem samimi değildir. Darbe anayasası ile getirilen YÖK başta olmak üzere bütün kurumlar da 1982 Anayasası ile birlikte tarihin çöplüğüne atılarak özgür ve demokratik bir anayasa hazırlanmalıdır. Darbeci generallerin, generallerin atadığı hükümetlerin ve Meclisin 15. madde ile, cezai, mali veya hukuki sorumluluk altına alınmasının engellenmesi, o dönemde hem cezai, hem mali hem de hukuki suçların işlendiğinin zımmen kabulü anlamına gelmektedir. İşlenen suçların itirafı niteliğindeki bu maddenin kaldırılmasını sağlamak, kendisine demokrat diyen herkesin görevidir. Darbeci generallerin yerleştirdiği kin ve ötekileştirme temeline dayanan uygulamalar başta olmak üzere, darbenin bütün kalıntılarına karşı çıkmak bugün için bir turnusol niteliğindedir. Darbelere, darbecilere, darbe özlemi içinde olanlara karşı açık ve net bir tavır sergilemeyenlerin demokratlığı sözkonusu değildir. Demokrasinin gelişmiş ve yerleşmiş olduğu diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi, darbeler ve darbecilerle yüzleşmenin gerçekleşmesi, darbeye teşebbüs edenlerin olduğu kadar aynı zamanda darbe yapanların da yargı önüne çıkarılması, yargısız ve hukuksuz asılanların, işkence odalarında öldürülenlerin, insanlık dışı işkencelerin hesabı sorulmadan, darbecileri koruyan yasalar kaldırılmadan, kontrgerilla faaliyetleri ve ilişkileri gün ışığına çıkarılmadan demokrasinin bütün kurumlarıyla yerleşmesi mümkün değildir. Ankara‘nın ve Türkiye‘nin emek ve demokrasi güçleri bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu mücadelenin takipçisi olacaklardır. Bu hafta sonu, 12 Eylül Cumartesi Saat 14.00‘da Gar önünde toplanıp Sıhhiye Meydanı‘na yürüyerek 29. yıl dönümünde 12 Eylül Darbesi‘ni ve darbecilerini unutmadığımızı ve unutmayacağımızı bir kez daha haykıracağız. Bütün demokratik kamuoyunu darbelerden ve darbecilerden hesap sormak için mitinge bekliyoruz. Darbeler insanlığa karşı işlenmiş suçlardır! Darbeciler insanlık suçu işlemişlerdir! Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri 09.09.2009
|
Tanıtım
ANKARA ŞUBE
DUYURU
ELEKTRİKLİ ARAÇLAR VE YANGIN GÜVENLİĞİ BAŞLIKLI WEBINAR DÜZENLENDİ
